10 Ocak 2013 Perşembe

her yol aynı yere çıkıyor.





sendelediğin anda, tutanacağına adın gibi emin olduğun masan gibi...hiç korkmadan elini uzattığın, eline dokunmayı her şeyden çok arzuladığın... mevsim ne olursa olsun, yaş kuru farketmez uzanabildiğin dal kadar doğal...

kahve alırken gözünden akan yaşlar kadar acımtırak bir tat, ama bir yandan istemsizce durdurulamayan... onun yanındayken boğazında boğulacakmışın gibi bir his bırakan bir yumru... ağlasan da kurtulsan-ki istesen de o acı gitmez boğazından- susarsın- canın daha da acır... dirseğini bir yere çarptığında hissettiğin acıya duyduğun öfke kadar şiddetli.

günler, haftalar boyunca bir kelimesi seni içersin diye beklediğin bir yazı... her dediğine gönülden bağlandığındığın, ama her seferinde olmadığında için için üzüldüğün-ki artık alıştın sayılır- bir hayal... hiç beklemediğin bir anda, bir bakışına her şeyi silebilmene neden olacak kadar gerçek...

onun yanında, onun için içerek sarhoş olacak kadar şuursuz. canı acısın istediğin, ancak bir göz yaşına dünyayı yakacak kadar arabesk. yalnız başına kalmak istediğinde olmayan boşluğu hissetmek kadar gerekli.

ne kadar yürürsen yürü, ne kadar kaçarsan kaç; gene başa döneceğin, gene tilki ve babadan kalma yadigar dükkan sahibi kürkçü hesabı.

iki yakasını bir araya getiremediğin- ki getirsen taşmaz mı o deniz- bu şehirde;
2 saatlik yolları düşünce balonlarıyla kısadan hisse haline getirmek...


ve onsuz gelecek kabusları karşılayan uykusuz uykular zamanlarına masallar gibi. kendi sağ yanından yola çıkıp; onun sol yanı soğuk mudur diye düşünerek.


kelebenk


2 yorum: